Thot'un En Zor Görevi; Mısır'da Üç Piramit

Thot’un En Zor Görevi: Mısır’da Üç Piramit

            Büyük Tufan’la birlikte Dünya’nın tamamına yakını sular altında kalmıştı. Dünya'da kalan anunnakilerle sağ kalan bir avuç insan her şeye yeniden başlamak zorundaydı. Büyük Tufan anunnakilere, insanın ne kadar önemli olduğunu göstermişti. Dünya’da geçen uzun yıllar boyunca anunnakilerle insanlar birbirine ihtiyaç duyan et ve kemik gibi olmuştu. Bu yüzden de artık uygarlığın insanlığa kademeli bir şekilde bahşedilmesi en doğrusu olacaktı.

            Tufan’dan sonraki yeni yaşam, sağlam kalan Baalbek çevresinde şekilleniyordu. Önce Ninurta tohumları topraklara ektirdi, sonra Teşup sağlam kalmış meyve ağaçlarını tespit etti. Ziusudra’nın gemisinde kurtarılan hayvan, yumurta, sperm ve DNA’larıyla ilgili çalışmalar Ninmah ve ekibince yapıldı. Evcil hayvanların çoğaltılması işi Dumuzi’ye verildi. Artık onun adı Çoban Dumuzi’ydi. Dünya yeniden şekillenirken insanlar ile anunnakiler birlikte çalışıyordu. Yapılan her bir işte Ziusudra’nın çocukları da görevler alıyordu.

            Öncelikle, anunnakilerle insanların yaşama tutunabilecekleri bir alan oluşturulmalıydı ve tüm çalışmalar bu amaçla yürütülüyordu. Bundan sonra Dünya’nın genel durumuna bakılacaktı. Baalbek’teki iniş platformu sağlam kalabildiyse şayet diğer anunnaki yapıları da zarar görmemiş olabilirdi. Anunnaki liderleri fizibilite çalışması için toplandılar. İlk olarak Marduk’a Mars’ın durumu soruldu. Mars, anunnaki yaşamına uygun olmadığından bundan böyle ara istasyon olarak kullanılamayacaktı. Mars’ın artık bir atmosferi ve suyu yoktu. Tufan boyunca Ay’da kalan Sin de, Ay’ın durumu konusunda olumsuz görüş bildirdi.  Son olarak Nibiru ile bağlantı kuruldu ve oradaki durum hakkında bilgi alındı. Nibiru da çok zarar görmüştü. Atmosferdeki gediği kapatan altın kalkan yırtılmıştı. Nibiru’ya acilen altın yollanmalıydı. Bunun üzerine altın madenlerinin durumu merak konusu edildi. Ninurta, Enki ve diğerleri kartal gemileriyle hasarları incelemek için Dünya’ya dağıldılar.

            Bir süre sonra herkes olumsuz haberlerle geri geldi. Enki, Güney Afrika’daki altın madenlerinin kalın bir çamur tabakasının altında gömülü kaldığını söyledi. Altın madenleri tamamen yok olmuştu. Ninurta, Bad-Tibira’da altın işletme tesisi de dâhil, tüm şehirlerin yok olduğunu haber verdi. Diğer liderler de buna benzer haberler getirdiler. Baalbek haricindeki tüm şehirler yok olmuştu. Artık Dünya’dan altın çıkarmak, mümkün olmayan bir işti. Bu kötü haberleri Nibiru’ya aynen naklettiler.

            Ninurta, Dünya’nın yeni şekline ilişkin ayrıntılı bir rapor hazırladı. Çıkan yeni Dünya haritasına göre Enki’nin gizli şehri Atlantis yerinde görünmüyordu. Asya kıtası ile Amerika kıtası arasındaki bağlantı sular altında kalmıştı. Antartika üzerinde ise artık buzullardan eser yoktu. Antartika’nın yeni topografyası, kuru topraktan, nehirlerden ve göllerden oluşuyordu. Dünya’da buna benzer birçok fiziki değişim gözleniyordu. Ancak Ninurta’nın verdiği bilgiler hep kötümser değildi. Dünya görevinin devam etmesi için Yaratıcı, bir de mucize vermişti. Su ve toprak taşkınları Amerika kıtasındaki dağ yamaçlarında derin yarıklar açmıştı. Eritme ve arıtma gerektirmeyen som altın irili ufaklı külçeler halinde bu yamaçlardan aşağı akıyordu. Ninurta’ya göre bu haliyle kendi kendine çıkıp nehirlere karışan altın, artık rahatlıkla toplanabilir, altın madenciliğine gerek duyulmayabilirdi. Bu haber üzerine Ninurta ile birlikte Enki ve Enlil yerinde teftiş etmek üzere acilen Amerika’ya gittiler. Gerçekten de büyük bir mucizeyle karşı karşıyaydılar. Keşif için dolaşırken Ninurta’nın daha önce bu bölgede kurmuş olduğu uygarlıktan kurtulanlarla karşılaştılar. Ka-in’in soyundan olup Titinaca Gölü’nün ortasında yaşayan metal işçiliğine vakıf bu halktan bazıları sallara binerek hayatta kalmayı başarmıştı. Yerliler, anunnakileri gördüklerinde Ninurta’nın ayaklarına kapanıp kurtarıcı olarak tapındılar: “Kurtarıcı Ymaymana Viracocha! Kurtarıcı Ymaymana Viracocha!”... Lazım olan iş gücü işte oradaydı ve kendilerine “Kurtarıcı” diye sesleniyordu.

            Marduk’un en çok merak ettiği yer tabii ki Mısır’dı. Bu yüzden kendisine verilen işleri bitirdiğinde Ben-Ben’e binerek Mısır’a doğru uçmaya başladı. Gittiğinde göreceği manzarayı az çok tahmin ediyordu ama orası kendi evi olduğu için eski haline getirilip getirilemeyeceğini görmek istiyordu. Nil Nehri’nin vadisinde, bir zamanlar yerleşim yeri olarak kullanılan yerlerde sular birikmişti, hiçbir yapı ayakta kalamamıştı. Buna rağmen sular boşaltılabilir ve yaşam tekrar kurulabilirdi. Enki’yi yardıma çağırmaya karar verdi. Enki geldiğinde uzun süre boyunca oluşan bataklıkları ve biriken suları nasıl kurutacaklarını düşündüler. En sonunda Enki’nin vermiş olduğu fikirleri uygulamaya koydular. Asvan Adası’nın üzerindeki file benzeyen şekli yüzünden ‘Elephantine’ denilen yerde Nil Nehri’nin tam ortasında yükselen bir adacık oluşturdular. Bu adacığı hareket merkezi olarak belirlediler. Nil Nehri’nin ilk şelalesinin hemen üzerinde bulunan bu adacığın alt taraflarına birbirine bağlı su deposu görevi görecek olan ve sürgülenip tekrar açılabilen ikiz mağaralar açtılar. Üst kısımlarına taşlardan savaklar oluşturdular. Dağlardan gelen suların akışı bu sayede yavaşlatılabilecek ya da hızlandırılabilecekti. Sonra setlerle, savaklarla ve iki dar tünelle suların akışını düzenlediler.

            Marduk, babasının fikirleri ve oğullarının desteği ile Mısır’ı eski haline benzer olarak tekrardan inşa etmeye başladı. Kendisine güzel bir ev yaptı sonra da Heliopolis’te özel bir yapı yaptırdı. Mısır’daki bu muazzam çalışmalar sürerken diğer anunnakiler de kendi bölgelerini yeniden inşa ediyorlardı. Enki ve Enlil, altının Nibiru’ya gidişiyle alakadar oluyorlardı. Enlil, ayrıca Sina Yarımadası’nda bir uzay limanının inşa edilmesine karar verdi. Bu uzay limanının iki ayağından biri için Mısır’a ihtiyaç duyuluyordu. Üçgenin bir ucunda bu uzay limanı, diğer ucunda işaret olacak iki tepeli Katrina Dağı bulunmaktaydı. Üçgenin batıdaki ucunda ise ova şeklindeki Mısır yerleşkesi yer alıyordu. Bu yüzden uzay limanına inişlerin güvenli yapılabilmesi için Marduk’a ait bu ovaya iki büyük yapay tepe yapılarak üçgenin tamamlanmasına karar verildi. Mısır’ın düzlüklerinin ortasında iki adet piramit yapılacaktı. Kendi bölgesini ilgilendiren bu karar Marduk’a danışılmamıştı gerçi, ama Nibiru için altın önem arz ettiğinden itiraz etmesi söz konusu değildi. Hiç görülmemiş duyulmamış bir şeydi: İki yapay tepe, iki piramit…

            Enlil ile Thot Mısır’ı ziyaret ederek piramitlerin yapılma gerekçesini Marduk’a paylaştılar. Marduk onları hürmetle karşıladı. Tufan’dan geriye sadece Baalbek’teki iniş alanı kalmıştı ve mecburen tüm araçların oraya inebilmesi için kapsamlı bir uzay limanı gibi hizmet etmesi gerekiyordu. Lakin Baalbek hem yetersiz kalıyordu hem de iki dağ arasına sıkıştırılmış olan bu bölgenin sadece pilotluk becerisiyle inilebilir olması tehlike arz ediyordu. Marduk buna katılıyordu, kendisi de o bölgeye giderken çok dikkatli olmaya çalışıyordu. Enlil bu tehlikeyi gördüğü için Sina Yarımadası’nı güneyden görecek bir yörüngeden hesaplamalarını yapmış ve bir iniş koridoru planlamıştı. Ağrı Dağı’ndan Baalbek’e düz bir çizgi çekmiş ve bu çizgiyi Mısır’a kadar uzatmıştı. Sonra pergelini çıkarmış ve Baalbek’i odak noktasına alarak Sina Yarımadası’ndaki en yüksek dağ olan Katrina Dağı’ndan geçen bir yay çizmiş, Ağrı Dağı-Baalbek-Mısır çizgisi ile bu yayın kesiştiği yere iki piramidin yapılmasına karar vermişti. İşte bu koridor Baalbek’te iniş koridoru olacaktı.

            Sonra piramitlerin yapılacağı yer üzerine fikir tartıştılar. Enlil bir dizi talimat verdikten sonra bölgeden ayrıldı. Marduk ülkenin yaşanılabilir bir hale gelmesi için sıkı bir şekilde çalışırken, Thot ise piramitlerdeki her bir ayrıntı için uzun zaman ve emek harcıyordu. Piramitlerin inşası yüksek düzeyde matematik, astronomi, geometri, coğrafya ve yöneticilik bilgisi gerektiriyordu. Piramitlerin yan yüzeylerinin 52 derecelik özel bir açıyla eğimi, mükemmel bir şekilde platformlara oturtulmuş kare tabanlar, içine inşa edilen galeriler, koridorlar, odalar, hava bacaları ve açıklıkların içsel karmaşıklığı, kilitleme ve tıkama sistemleri dikkatli bir çalışma gerektiriyordu. Projenin ilk etabıyla birlikte, diğerlerine model olacak ilk küçük piramit tamamlandı. Mars Piramitleri’nin sistemi kullanılarak ve Orion Takımyıldızı model alınarak yapılan bu örnek piramidin yanına eşit yükseklikte görünecek diğer iki büyük piramidin yapımına başlandı. Nihayetinde uzunca bir süre devam eden iki büyük piramidin inşası tamamlandı, bunun şerefine kutlama ile temsili bir açılış düzenlendi.

            Thot, bu muhteşem piramitleri görebilmek için Dünya’nın her yerinden gelen ziyaretçilerin tebriklerini kabul ediyordu. Uzaktan bakıldığında her üçü de pürüzsüz görülen piramitlerin açılışı için kalabalık bir davetli grubu gelmişti. Thot, büyük emek ürünü olan sanat eserlerini gururla tanıtıyordu. İkiz zirveli işaret noktasından Kefren’le aynı yükseklikte görünmesine rağmen aslında Keops daha büyüktü, Kefren ise daha yüksek bir zemine inşa edilmişti. Yine Keops’un merkezinde büyük dikey gerilimlere dayanmak üzere tasarlanmış basamaklı başka bir piramit inşa edilmişti.

            Ziyaretçileri en çok etkileyen şeylerden biri piramitlerin parlak yüzeyiydi. Eğimli yan yüzeylerine pürüzsüzlüğü veren ve yan açılarını belirleyen, kaplama taşlarıydı. İnşa sırasında kullanılan taşların en ağır olanları da işte bu kaplama taşlarıydı. Her bir taşın altı yüzü de kesilmiş ve optik standartlara uyacak biçimde cilalanmıştı. Bu kaplama taşları üstünü örttükleri merkez taşların üzerine tam olarak oturmaktaydı. Kireç taşı bloklarından oluşan 8,5 hektarlık tam bir kesinlikle oluşturulmuş bir alan oluşturmaktaydı. Piramitlerin tepelerinde, küçük birer piramit şeklinde hazırlanan parlak bir metalle kaplanmış olan zirve taşları bulunuyordu. Tanıtım bittiğinde sıra piramitlerin içini göstermeye geldi.

            Marduk, Keops Piramidi’nin kuzey yüzündeki girişten içeri adımını attı. Bu giriş, mil üzerinde dönen ve bir ağız gibi açılıp kapanan taş blokla gizlenmiş bir aralık şeklindeydi. Açık giriş, piramidin ağırlığı yüzünden çaprazlama yerleştirilmiş olan iki çift devasa taş blokla korunuyordu. Önüne çıkan platformda biraz yürüdükten sonra aşağı doğru açılan bir geçitle karşılaştı. Alçalan geçitte biraz yürüdükten sonra yukarıya doğru giden başka bir geçit çıktı. Yükselen geçit üç büyük granit blokla sıkı sıkıya kapatılmış ve üçgen bir taşın ardına gizlenmişti. Böylece alçalan geçidin bu bölümünde yukarıdaki geçide bağlanan bir kesişim noktası olduğu kimsenin aklına gelmeyecekti. Elinde Thot’un yönergesi olmasa Marduk da bu geçidi fark edemeyecekti. Yükselen geçitten yukarıya doğru ilerledikten sonra yatay bir geçitten geçerek emisyon odasına girdi. Buradaki araç gereçleri kontrol ettikten sonra odadan çıkarak tekrar yükselen geçide doğru yöneldi. Yükselen geçidin orta kısmındaki açıklıktan oldukça gösterişli diğer bir galeriye girdi. Yürüdükçe bu galerinin eğimi yukarı doğru artıyor, duvarları birbirine yaklaşıyordu. İçinden geçen kişiye pençeleriyle avını yakalamaya hazır bir akbaba hissi veren bu galerinin sonunda manyetik bir güç sahasını içinde barındıran, gökyüzü ve yeryüzüyle ilgili teknik aletlerin olduğu en üst odaya çıktı. Bu odanın girişi, son derece karmaşık bir şekilde inşa edilmiş bir ön oda şeklinde dizayn edilmişti. Elindeki yönerge olmasa, bu odaya da girmesi imkânsızdı. Yönergede, Anzu’nun tabletleri çalmasına benzer başka bir güvenlik istismarı yaşanmaması için alınan önlemler detaylarıyla anlatılmış, aşağı kayarak kapanmaya hazır üç adet kilit mekanizmasının oluşturduğu düzeneğin dikkatlice gizlendiği belirtilmişti.

            Şimdi bulunduğu bu son oda, girişin yasak olduğu kutsal bir alandı. Marduk, radarın, çeşitli teknolojik aletlerin, kristal taş ve tabletlerin önünde büyülenmiş gibi duruyordu. Teknolojinin bu kadar gelişkinini ilk defa görüyordu. Odanın tam ortasında, piramidin kuzey-güney ekseni üzerine yerleştirilen oyma bir taş sandık içerisinde radar biriminin merkezi, yönleri tespit eden Gug Taşı korunmaktaydı. Zile benzer bir tınlama sesi çıkaran Gug Taşı’nın yaydığı titreşimlerin gücü, odanın yukarısına inşa edilen beş adet derin bölme tarafından artırılmakta ve piramidin kuzey ve güney yüzüne giden iki eğimli kanalla dışarı ve yukarı yayılmaktaydı. Bu oda büyülü taşların ışıltısı, güç kristallerinin parıltısı, göklerin ve yerlerin bilgileriyle doluydu. Bazı taşları ise ilk kez görüyordu. Bu taşlardan astronotlara yol gösteren titreşimli ışınlar ve yapının savunması için gereken radyasyon yayılıyordu.

            Odadan çıkma vakti geldiğinde, Marduk yavaşça yönergeyi açıp dikkatle şemayı takip etti. Geçitlerin kesişme noktasına geldiğinde geri dönerek büyük galeride durup çevresine bakındı. Piramidin tamamı dâhice tasarlanmış oldukça karmaşık bir yapıya sahipti ancak bu galeri çok daha etkileyici olan farklı bir görüntü sergiliyordu. Piramidin genelindeki alçak ve dar geçitlerle karşılaştırıldığında, buradaki duvarlar çok yüksek görünüyordu. Birbiriyle kesişen yedi kademe üzerinde yaklaşık dokuz metre yükseklikte olan duvarlar, yukarıya doğru çıktıkça daralıyordu. Tavan meyilli kesitlerden oluşuyor ve bu kesitlerden her biri o koca duvarlarla aşağıdaki parçaya baskı yapmayacak şekilde belirli bir açıdan birleşiyordu. Dar geçitlerde yalnızca soluk yeşil bir ışık yayılırken, bu galeri, rengârenk ışıklarla bir renk cümbüşü sunuyordu. Bu ışıklar, galerinin her iki duvarına boylu boyunca eşit aralıklarla yerleştirilmiş olan yirmi yedi çift kristalden yayılıyordu. Kristaller, galeri boyunca zeminin her iki yanından devam eden eğimli yüzeyde kusursuzca açılmış oyuklara yerleştirilmişlerdi. Duvardaki ince nişlerin içine sağlam şekilde tutturulmuş olan bu taşların her biri, belli bir amaca hizmet ediyor olmalıydı. Marduk bu amacın tam olarak ne olduğunu bilmese de Thot ve Enki’nin Atlantis’te yaptıkları enerji deneyleriyle bağlantılı olduğundan emindi...

Amon Ra; Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü kitabından...